29 Mart 2010 Pazartesi

Serbest Çağrışım-3

*Merhabalar, suskun blog yazarı Mert birşeyler yazmak istiyor ve yine yazacak hiç bir şeyi yok. Çok monoton bir hayatı var.
*Geçen gün araba kullandım. İlk araba kullanma girişimimi burada yazmışmıydım hatırlamıyorum. Taslak olarak mı kaydetmiştim yoksa serbest çağrışımların birinde bir kaç cümleyle anlatmış mıydım hatırlamıyorum.
*İlk denemem arkadaşımın arabasında oldu, arabayı kaldırmayı beceremedim.
*Ehliyet kursundan arayıp "kursa gelsen de gelmesen de kurs ücretini ödeyeceksin ulan" dediler geçen gün.
*Madem ödüyorum gelirim kursa dedim, çok mantıklı demi?
*Madem kursa gidiyorum, öğreneyim ulan araba süremesini dedim.
*Geçen gün babamın arabasıyla ilk kez araba süremeyi başardım. Çok zevkli bir şey. Artık arada bir arabayı alıp "sürüş talimi" yapacağız.
*Bu saate kadar "The Big Bang Theory" isimli diziyi izliyordum.
*Üçüncü sezona başladım.
*Geçen gün Sait Faik Abasıyanık'ın "Semaver" isimli hikaye kitabına başladım.
*Bunca zaman neden böyle bir kitap alıp okumadığım için kendime kızıyorum. Okuduğum en iyi hikayeler. "Meserret Oteli" isimli hikayeyi özellikle beğendim. Kitap daha bitmedi kimbilir neler neler var daha içinde.
*Yağmur var dışarıda. Herhalde son yağmurlardır. Nisana girmek üzereyiz. Belki nisanda da yağar bir kaç gün. Ama havalar baya ısındı.
*Evet havadan sudan yazıyorum, ne var!
*Çaycı aldık geçen gün eve. Artık eskisinden de fazla çay içiyorum. Ama kireçli içiyorum. Çeşme suyu kötü ya. Damacanadan koyalım suyu diyorum, anam itiraz ediyor. Oradan mı kısacak anlamıyorum. 19 litresi 3-5 lira olan bir şey...
*Dizi izleyeceğim derken belimi acıtmayı başarmışım sanırım. Ayaklarımı duvara dayayarak vücudumu geri atıp izledim diziyi. Uzun süre öyle kaldığımdan herhalde, belim ağrıyor.
*Şimdi bir uyku çekmek var.
*Uyku yok.
*Çok geç kalkmak istemiyorum. Erken yatmayı da kesinlikle istemiyorum.
*Az uyumalıyım, onu da başaramıyorum, camış gibi uyuyorum.
*Aylaklık zor iş a dostlar.
*Olay sarpa sarıp tekrar "ıkına sıkına çağrışım" a dönüşmeden bitiriyorum bu yazıyı.

23 Mart 2010 Salı

Saat Üçü Üç Geçe

Şimdi ben bu yazıyı yazmayı bıraksam. Şimdi, hemen. Üstüm başım uygun, evimiz dışarıdan daha soğuktur her daim. Kalksam kapıya yürüsem. Açsam kapıyı, pek severek aldığım beyaz ayakkabılarımı giysem. Dışarıya çıksam.

  Keşke yapabilsem bunu. Annem kapının sesinden uyanmasa, dışarıya çıkınca üç yerimden bıçaklanma ihtimalim olmasa, dışarısı bu saatte de insan kaynasa, bir arkadaşa rast gelsem selamlaşsak. Keşke olsa.

 Bir saniye. Dışarıdan insanları siliyoruz, orasından hoşlanmadım. Herkes uyuyor olsa. Tinerciler de uyuyor olsa. Beni üç yerimden bıçaklayacak o arkadaş da uyuyor olsa.

 Şimdi oldu.

 Çıksam dışarıya. Öyle yürüsem. O anda bir mp3 çalar oluşsa cebimde. Kaliteli bir kulaklık ile. Ve o anda en sevdiğim şarkılardan en çok özlediğim çalmaya başlasa. Hangi şarkıdır acaba o? Müziğin sesini hafif kısarım. İyice kısarım. Adım atışlarımın sesini duyabileceğim kadar. Hızlı değil yavaş değil, normal normal yürüsem. Bir sigara yaksam. Orada bir amca oluşsa sonra. Hani gösteri yapılan meydanlarda, parklarda bahçelerde elinde termosla çay satan amcalar var ya. Onlardan birisi oluşsa. Cebimde para oluşsa, şıp diye. Bir bardak çay alsam. Pet bardakta tabi ki. Çayı satan amca yok olsa sonra. Gitsin o, iyiyim ben tek.

 Park etmiş arabalardan birisinin önüne otursam. Simit olsa bir de. O da oluşsa. Simidin yarısını yerim. Diğer yarısını yere duvar dibine bırakırım. Çok aç değilim. Sonra bir futbol topu oluşsa. Benden aşağı yukarı yüz metre ötede ve 5m/s hızla bana yaklaşsa. Ben de topa dopru 3m/s hızla yürüsem. "Bir ara" topla buluşsak. "Yaradana kuvvet" vursam topa. Orada ev var camı penceresi var. Hıh, onlar yok olsa hemen. Şıp diye. top gitse gitse geri gelse bumerang gibi. Bir tane de sol ayakla vururum. Bir tanesinde topu kontrol eder de vururum...

 Top patlasa yok olsa. Bir kız oluşsa karşımda. Şey olsa. Neyse, erotik bir hikayeye girmeye lüzum yok şimdi :)

 Kız da gitti. Ayaklarımın altındaki asfalt toprağa dönüşse. Tarla toprağına, sürülmüş yumuşacık toprağa dönüşse. Etrafımda bir sürü zeytin ağacı belirse. Bir tane de kavak, bir tane de çınar... Güneş doğsa, ama kimsecikler uyanmasa. Güneş yaksa... Çınarın gölgesine sığınsam, soğuk bir su oluşsa orada hemen. Kana kana içerim. Kasten ağzımın kenarından akıp gitmesine izin veririm, üzerimdekileri ıslatırım. Ceketim meketim yok olsa, tişört olsa ceket. Güzel bir tişört, ne bileyim şey gibi. Hıh geçenlerde aldığım tişört gibi, kırmızı renk.


 Tekrar gece olsa. Birden. Kimse haberdar olmasa bunlardan. Saat üçe on kala olsa. Koştursam. Deli gibi koştursam. Ayakkabılarım koşuya daha uygun bir ayakkabıya dönüşse. Üzerimden ceketimi atarak daha da hızlı koşsam. İçinde ruh olmayan insan dublörleri oluşsa, her yer onlardan olsa. Aralarından sıyrılarak koşturmaya devam etsem. Bir tanesine çarpsam düşürsem. Çok güzel olur. Saat üçte evin dış kapısında olsam. Alel acele kapıyı açmaya çalışsam. Açsam. İçeriye girsem.

 Annanem uykusunda konuşmaya devam eder. Saat üçü üç geçe.

Serbest Çağrışım-2

*Merhabalar.
*Avatar'ı izledim. Çok beğendim.
*İki üç gün "avatar avatar" dolanırım ben artık.
*Annemin Jake Sully için yaptığı yoruma koptum ama. "Aha karı köylü çıktı bu"!
*"Karı köy" den kasıt Omatikaya!
*Bugün evde sekiz adet dişi vardı. Bir de ben vardım. Önce çekingen durdum öbür odada takıldım, gitar çaldım falan. Sonra inimden çıkıp teyzelerle sohbet ettim. İnsanlarla etkileşim...
*Kaç gündür yıkanmıyordum, kadın geldi kafamı elledi, yazık lan :) Sonra gidip ellerini yıkamıştır garanti.
*Sigaranın içine "sıfıryedi" uç sokunca kül dökülmüyor gibi bir şeyler duymuştum. Denedim az önce, uğraşırsan düşüyor külü. Mitbastırs mıyım neyim?
*Pizza yedim bugün. Annanem de yedi pide sanarak.
*Paramı almama yirmi gün gibi bir şeyler var. Çok var çook...
*Paramı bitirmeme yirmi beş gün gibi birşeyler var. Çok var çook!
*Parasızlıktan saç uzatmak.
*Bir aralar saçlarım uzundu. Gözüme falan giriyordu. Hatta çekiştirince ağzıma giriyordu.
*Bakkala girdim, iki ekmek beş yumurta almışımdır garanti; amca para üstü uzatırken "buyur kızım" dedi.
*Koşa koşa berbere gittim.
*Küçükken rahmetli dedem beni berbere götürürdü. Cafer Abi'ye. "Talebe tıraşı" derdi. Üç numaraya vururdu Cafer Abi... Zor günlerdi zor.
*Birinci sınıfın bitiminde müsamere düzenlenir ya, ben kendi müsameremde Kel Oğlan'ı oynuyordum. Tıpış tıpış berbere gidip üç numaraya vurdurmuştum saçları. Üstüne bir şapka. "Ben bir garip Kel Oğlan'ım..."
*Cafer Abi bomba adamdı. Terbiyem bozulduysa -ki bozuldu- orada bozulmuştur. Neciydi bilmiyorum ama müşterileriyle sürekli siyaset konuşup sağlam söverdi.
*Şimdi görüyorum Cafer Abi'yi sokakta, bıraktı berberliği belediyede iş bulmuş.
*Küçükken arkadaşlarla, konu nasıl oraya geldi bilmem ama, babalarımızın mesleklerini sormuştuk birbirimize. Bir arkadaşım, "Benim babam belediyede fen işlerinde çalışıyor" demişti. Ulan benimki öğretmendi. "Fen İşleri" diyince etkilenmiştim ben, vay anassını diye.
*Anafor ne demekmiş öğrendim. Bİldiğin girdap ulan! Çok şarkıda geçiyor o sözcük, üşenmedim aradım buldum ne demekmiş.
*Teoman'ın Saat 03:00 isimli şarkısında geçiyor mesela. Seviyorum o şarkıyı.
*O değil de Neytiri'yi filmde oynayan kadını gördüm, hayal kırıklığına uğradım. Neytiri daha güzel o mavi haliyle. Ben alırım Neytiri'yi nikahıma.
*Bu gece artık uykumu düzene sokmayı düşünüyorum. Bu ne ya ikide üçte yatar oldum...
*Uyku yok bana bu gece. Bir kaç tane yazı yazarım belki. Feci kafa şişireceğim anlayacağınız.
*Kimin kafasını şişiriyorsam sanki.
*Cimbom yenilmiş yaa.
*Bursa şampiyon inşallah.
*Yani Cimbom olamazsa Bursa olsun, severim Bursa'yı. Terminali de güzeldi :)
*Yazı şu anda itibaren serbest çağrışım olmaktan çıkıp ıkına sıkına çağrışım olmaya başlamıştır.
*Bitireyim en iyisi.

21 Mart 2010 Pazar

Özgüven

 Böyle böyle oldu dostlar. Bir arkadaşım beni aradı akşamüstü. "Arkadaşım nambır van" olsun kendisi. Ya da Özgün diyelim hiç olay yapmayalım.

 Hacı dedi dışarı çıkalım dedi, takılırız dedi. Yok abi sen buraya gel dedim, çay demledim şimdi dedim döktürme bana bir demlik çayı dedim. Geldi kendisi netekim. Oturduk çayımızı içtik, geyik yaptık n'apalım... Hadi abi hadi dedi dışarı çıkalım dedi "bööle" oturacak mıyız dedi. Tamam çıkalım dedim. O sırada "arkadaşım nambır tu" olsun o da Kerim aradı beni. Telefonum iyi çalıştı ya bugün. O da zart dedi zurt dedi birşeyler söyledi ama önemsiz, net hatırlamıyorum bile.

 Çıktık Özgün'le PES yaptık. Kahretsin yaa yine yendi. Biz oynumuzu bitirdik çıkacaktık playstation salonundan Kerim (nambır tu) geldi. Üçümüz gittik oturduk bir kafeye. Ben çay istedim, Özgün çay istedi, Kerim "sıcak çikolata kremalı olsun bir de nargile alayım" istedi. Adam zengin yaa. Neyse efendim konu bu değil ayrıntılar üzerinde fazla durmama gerek yok. Zıkkımlandık ne zıkkımlandıysak.

 İşin o kısmında da ayrıntıya girebilir diğer iki arkadaşımı da "nambır tıri" ve "nambır for" olarak isimlendirebilirim.

 Çağdaş ve Necati'yle de buluştuk. N'apalım n'apalım? Kerim'im sponsorluğunda 20 liralık alışveriş yapıp koruluğa girdik. Koruluğa alkol sokmak yasak normalde. Ama sokan sokana. Çağdaş benim içeceğim tek birayı cebine attı, girdik koruluğa. Bekçi torbalarımızı kontrol etti "alkol var mı gençler" diye. Bulamadı tabi ki. 10 metre yürüdük hareket çektim adama, çok pisliğim ben. "Ahaa girdi mi bira vardı dayı bulamadın ya" ...

 Olay şu. Oturduk bir masaya. Ben biramı içiyorum yavaş yavaş, Necati ve Kerim kolalarını Çağdaş ayranını içiyor. Muhabbet gayet güzel, genelde Kerim ve benim manitamızın olmaması üzerinden yapılan bir geyik. Çok da güzel değil galiba. Bu arada Çağdaş'ın son zamanlardaki fiks esprisi: Benim tomurcuklanarak üreyeceğimi düşünüyor kendisi. Omzumda bir kitle büyüyecekmiş, sonra düşüp yeni bir Mert olacakmış, ben böyle üreyecekmişim. "Süpersap"mışım ben. Cevaben "Süpersap s.tsin seniii!" diyebiliyorum gerçi hiç çekinmem küfrederim.

 Bir çocuk böyle güvercin adamlarla bize yaklaşıyor. Aha dedim bu eleman gelecek bizden ya para isteyecek ya da sigaranız var mı gençler ayağı yapacak. Allah'tan dört kişiyiz sorun olmaz vesaire vesaire. Eleman yavaş yavaş yaklaştı. Yanımıza kadar geldi. "İyi akşamlar, şey, ben yeni taşındım da buraya. Arkadaşım yok. Oturabilir miyim?" dedi. Bir kaç saniye sessizlik oldu. Sonra ben "buyur" diyebildim. Sonra daha güçlü bir ses Kerim'den geldi "otur tabi otur buyur bilader" gibi birşey söyledi. Çocuk oturdu. Kendisini tanıttı, Gökhan'mış kendisi, "Arkadaşım nambır fayv"...

 Biz aynı "hayvan" muhabbetimize devam ettik, "karı kız" konuştuk en basit tanımıyla. Deli gibi güldük. Sonra Gökhan sigarasını çıkarttı, "kullanan var mı" diye sordu. Canım Gökhan! Arkadaşım nambır van Gökhan, bir tanesin Gökhan! "Malbora layt" içtim Gökhan'ın sayesinde. Sonra paketi ortaya koydu, "içeceksen al çekinme" dedi. Ben de çekinmedim, "sen bir tane daha yak o zaman alacağım ben de" dedim. Ama beklemedim Gökhan'ı, çocuğu kesiyorum kesiyorum sigara yakacağı yok. Yarım saat oldu belki, muhabbet baya ilerledi "kanka" olduk çocukla, hala yakmıyor sigara. "Alıyorum bilader" dedim klasik otlakçı pişkinliğiyle... Aldım. Benden beş dakika sonra o da yaktı.

 Konu ne biliyor musun? Konu Gökhan'ın özgüveni. Ben iki ay Sakarya'da tek başıma dolaştım. Sınıftan bir tane arkadaşım yoktu, arkadaş edinmek için hiç bir çaba da göstermedim. Yurtta yan odadaki çocuklarla "merhaba merhabam" yoktu. Bazen yalnızlıktan çıldıracak gibi oluyordum. Yan odada elemanlar alem yapıyorlar, bir kaç kez aklımda geçti. Alayım ben de biramı, "gençler ben de katılabilir miyim?" diye gireyim muhabete. Yok yapmadım hiç. Tuhaf olan ben miyim Gökhan mı?

 Tamam biliyorum cevabı.

16 Mart 2010 Salı

Hey Töbe Mastam!

Her şey google'a "seybey" yazmamla başladı. Başka bir SeyBey varmış, sosyomat'ta. Ben de onun çakması gibi birşey oldum, gıcık da oldum. Değiştiriyorum ulan ismi dedim.

Monçiçi koyacaktım, moncici yani, aradım yine sosyomat'ta öyle bir yazar var.

Düşündum düşündum, heytobemastam olsun dedim. Şu yazımda açıklamıştım aslında nedir "hey töbe mastam". Ama tekrar açıklayayım...

Annanem kullanıyor bu ünlem cümlesini. Kızdığında, şaşırdığında falan. Küçükken teyzelerimden birisi "hey töbe yarabbim" diyemediğinden olacak sanırım böyle söylermiş. Annanem de dalga geçmek için kullanıyor. Ama baya benimsedi. Ben daha çok benimsedim.

Kalın sağlıcakla.

Serbest Çağrışım-1

*Canım yazı yazmak istiyor birazcık kafanızı şişireceğim kusuruma bakmayın.
*Mor bir çakmağım var artık, hiç mor çakmağım yoktu iyi oldu.
*Bir kaç bira içmek istiyorum, sesimi duyan var mı?
*Şimdi kalkıp abimlere gitsem, çıkıp çarşıyı 3 kez döneriz.
*Sürekli birşeyler hakkında konuşuruz ama hiç birini hatırlamayız sonra, bildiğin boş muhabbet.
*Param bitiyor.
*Bu ay her zamankinden de hızlı harcadım paramı. Blog bana para bul lan allahsız!
*Şimdi dışarıdan geldim. Nefret ediyorum böyle şuursuz havalardan.
*Montumu giysem bir türlü giymesem bir türlü.
*O değil de dün gece dışarıya atkı-bere sıkı sıkı giyinip çıktım. Dallamanın birisi önümden tişörtle geçti. Yuh diyorum.
*Uzun zamandır poker oynamıyorum ya ben.
*Yazdığım şeyleri sıralamak için "*" simgesini kullanıyorum, daha farklı birşey mi bulsam...
>Birkaç satır da bununla yazacağım.
>Eyvah Eyvah'ı izledim dün. Güzel bir film. Öneririm.
>10 km kadar yürüdüm dün. Sebepsiz. Öneririm onu da.
>Adrenokortikotropin. Ben bunu tek hamlede zorlanmadan söyleyebiliyorum.
>Atrioventriküler de diyebiliyorum.
>Ufak çaplı bir ödülü hakediyorum bence.
>Sağlıksız besleniyorum son günlerde. Eskiden özellikle kahvaltılarda "hayvan" gibi yerdim. Saat 6 oldu iki tane açmayla duruyorum. Sürekli çay.
>Uzun zamandır boyoz yemiyorum ben yaa.
>Annem "Alo" diye mesaj attı şimdi. Bu ne demek biliyor musun? Çay suyu koy, eve geliyorum.
>İki üç yıl önce bugün liseler arası satranç turnuvasına katılmıştım. Dokandığın taşı oynamak zorundasın kuralı yüzünde elenmiştim. Katıldığım ilk ciddi müsabakaydı.
>Müsabaka, bunu da söyleyebiliyorum bu arada :)
>Gerçi o o kadar da zor değil ama.
>Google'a serbest çağrışım yazınca alakasız alakasız resimler çıkıyor. Aralardından en alakasızını sizler için seçtim.
>Bu eleman belki ünlü bir grubun gitaristidir, ben çıkartamadım.
>Konu serbest çağrışım olunca, bir önceki cümlede "grup" sözcüğü de geçince. Hey töbe mastam!
>Hey töbe mastam nedir bilir misiniz? Annanemin kendine has cümlelerinden birisidir. Küçükken teyzelerimden birisi mi ne söylüyormuş...
>Hokus pokus derdi bir de teyzem bana. Küçükken evlerine giderdim. "Git artık evine hadi hokus pokus" derdi. Gönderirdi beni. Tuhaf bir teyzedir zaten kendisi, beni şakayla karışık kovalar iki üç gün gitmezsem de "Mert neden gelmiyor gelsin kakışalım acık" gibisinden cümleler kurardı.
>Geçen gün telefonumu ısırdım. İki üç kez duvara iki üç kez yere çarptım. Kırılmadı. Tuttum ısırdım camı patladı.
>Sinirlenmiştim bir şeye de hatırlamıyorum. Zaten sinirliyim, bir de kalkıp telefon bana hareket çekerse ısırırım!
>Dün gece koruluğun tuvaletinin fotoğrafını çektim hangi akla hizmet bilmem.

14 Mart 2010 Pazar

Büyümek falan.

Bugün bir maç yaptım sorma. Fena değildim iyi oynadım diyebilirim. İşin kötü kısmı en son maç yaptığımda (yaklaşık 3 hafta önceydi) yine aynı ekiple maç yapmış yine aynı eleman şut çekemesin diye kendimi yerlere atarak dizimi kanatmıştım, bugün de yaptım aynısını acaip acıyor şu anda dizim.

;Bu işler için ben bile yaşlanmışım galiba. Benim yaşıtım bir arkadaşım maçta çektiği rövaşata yüzünden bel ağrısı çekiyor şu anda, ben de defansta kademeye girecekken belimi acıttım. Eskiden aynı şekilde sıçramalı mıçramalı müdahaleler yaptığımda bir yerim acımazdı. Bizden de mi geçti ulan! Futbol kulüpleri bizim yaşımızdakileri "genç yetenek"  diye alıyor ama bizden geçti. Varsın geçmesin onlardan. Benden geçti. Jübilemi yapıp Bodrum'a hormonsuz domates yetiştirmeye gitmeyi planlıyorum. Belki şansımı futbol yorumculuğuyla denerim. Ya da en iyi yaptığım şeyi yapmaya devam ederim ki etmekteyim. Ful geyik :)


 Büyümek; kendisiyle ilgili bir tanımım var: Sokakta top oynayan çocuktan, sokakta top oynayan çocukların "topu atar mısın abi" dediği adama dönüşmek.

 Şerefsizleşmek; ki onunla da ilgili bir tanımım var: Sokakta top oynayan çocukların topunu alıp tee anassının dinine kadar dikmek ve kıs kıs gülmek.

 Yaşlanmak; bununla da ilgili bir tanım yaptım ben: Sokakta top oynayan çocukların "topu atar mısın abi" dediği adamdan, penceresinde oturmuş sigara içen adama dönüşmek.

 Bu son tanımı belki geliştirebilir, değiştirebilirim. Yaşlanmakla ilgili çok az şey biliyorum zaar.

 Bir keresinde ben bandodayken... Yok yok. Bir keresinde ben küçükken "24 aylık" oynuyorduk. Hırslı ve sinirli bir insanım, hırslı ve sinirli bir çocuktum da. Ben kaledeydim. dozi bana apıştan gol attı. Gittim yumruk attım karnına. Sonra bi' güzel sopamı yedim abimden :) Nereden geldi bilmem aklıma. Öyle işte. Bir keresinde senaryo yine aynıyken bir arkadaşımı dövmüştüm. "Sen bana nasıl apış atarsın ulan" gibi bir dayaktı. Ne kadar çekilmez bir tipmişim ben. Bugün de farklı değilim aslında. Sadece biraz daha kendimi tutabiliyorum. Özgün'le oturup PES oynarken bana gol attığında elimin tersiyle ağzına ağzına vurasım geliyor. Tutuyorum kendimi. İtlaf edilmeliyim lan ben!

11 Mart 2010 Perşembe

Param Vardı

En sonunda "ne olur artık bir şeyler satma" demek zorunda kaldım.

Saat 9-10 gibi bir şeydi. Bugün kredimi aldığımdan cebimde param vardı ve ne zamandır düşünüyordum bir kaç parça üst-baş almayı. Medine fakiri gibi dolanıyorum. Abimle beraber bir mağazaya girdik. İçeriye girerken tereddüt ettik "lan açık mı bura" diye. Girdiğimizde bir kız üzerimize üzerimize koşar adımlarla geldi.

- Nasıl bir şey bakıyorsunuz?
- Hiç bilmiyorum. Ama sizi tanıyorum, Merve'ydi değil mi isminiz?

Açık açık kıza yavşama çabası :) Ama kızın ismi Merve'ydi ve cidden de tanıyordum kızı. Bir kaç dakika içinde o da beni hatırladı. Daha popüler bir arkadaşımın ismini vererek "O'nun arakdaşıydın dimi?" dedi. He ya onun arkadaşıydım. Ya da o benim arkadaşımdı.

Sonra bir sürü şey sattı bana Merve. İçeriye girerken belki bir parça kıyafet alırım belki de bakınır çıkarım düşüncesi vardı kafamda.

- Gel pantolonlara bakalım o zaman.
- Aslında ben pantolon değil de üstüme bir şeyler bakıyordum.
- Bak bunlar çok güzel. Hem de çok ucuz, 10 Lira.

Hakketten ucuz ve güzeldi. Hala bulamadım ama kesin bir defosu var o pantolunun.




"Bunu dene, şu sana gelmez, kaldır bakayım belinin ölçüsüne..." Oha! Aldırmam ulan belimin ölçüsünü. "Dene o zaman" teklifi hiç gelmediği kadar cazip geldi. Gittim denedim. Aldım!

Üstüne bir de krem renk ceket sattı bana. "Bu da çok ucuz hem pantolonla uyumlu olur bak, 10 Lira bu da..."

Çok güzel bir kız olsa, böyle dibim düşse anlayacağım ama öyle aman aman bir kız da değil neden bir türlü "yok, almıyorum" demedim..?

Bir de tişört kakaladı üstüne bana. Benim bu mevsimde tişört aldığım görülmüş şey değildir. Bu mevsimde ben atlet giyerim zaten. Atletin üstüne tişört giyersen de pot pot durur. Atletimi giymezsem de annem çok kızar. O konuda hassastır.

Bir de gömlek satmaya kalkıştı bana!

-Gel bir de şöyle bakalım.
- Tamam bakalım ama n'olur artık bir şey satma!

Bu yakarışımdan sonra bir şey satamadı bana ama şansını yine denedi. Belki 30 lira olmasa ceket de satardı. Eğer dükkanda ayakkabı satılsaydı pantolonumla uyumlu olsun diye bir de ayakkabı kakalardı. Yetinmez bir de baksır çekerdi altıma. "Bir dene gel bunu" derdi. Hey töbe mastam. Tuhaf kızdı. Sattığı mallardan pirim alıyor olma ihtimali çok yüksek. Yoksa işini o kadar aşkla yapması normal değil...

"İki tür satıcıyı sevmem; hiç ilgilenmeyen satıcı, fazla ilgilenen satıcı..." dozi'den alıntı atasözü niteliğinde bir cümleyle bitiriyorum.

10 Mart 2010 Çarşamba

Yüzük

Üç lise genci okuldan çıkmış yürüyorlardı. Soldaki çok kızgındı. Burnundan soluyordu. Elini cebine atıp bir yüzük çıkarttı. "Yok abi yok atacağım ben bunu" dedi. Ortadaki müdahale etti: "Saçmalama soldaki! Sonradan pişman olacağın bir şey yapma. Çok istiyorsan eve git iyice dip köşe bir yere sakla bir daha da görme o yüzüğü. Ama atma da". "Olum boşversene at gitsin" diye söze karıştı sağdaki. Soldaki çantasını düzeltip cebine attığı yüzüğü tekrar eline aldı. Atıyorumdu, atacağımdı, atsam mı kiydi derken baya bir zaman öldürdüler. Okul yolunu çarşıya bağlayan yolun bitimine gelmişlerdi neredeyse. İki üç dakika içinde çarşı içine gireceklerdi. Sonra da evlerine giderlerdi herhalde.

Soldaki tekrar elini cebine attı, tekrar çıkarttı malum yüzüğü. "Atacağım abi ben bunu" dedi. Ortadaki tekrar müdahale edecek onu sakinleştirmeye çalışacak oldu ancak sağdaki ondan çabuk davrandı. "Atacaksan at bilader, hatta ver ben atayım amma kafa şişirdin haa" dedi. Soldaki yüzüğü sağdakine verdi. Sağdaki yüzüğü eline aldı. Tıpkı degaj yapan bir kaleci gibi tekmeyi bastı yüzüğe. Yüzük tüm tekme yiyen ufak şeyler gibi tabi ki boşlukta süzülerek sırra kadem bastı.


Ortadaki, yerde gördüğü bir taşa ayak içi plase bir vuruş yaptıktan sonra bağırmaya başladı: " Gerizekalılar! Sizin aklınıza sokayım ben! Niye atıyorsunuz yüzüğü aptal mısınız siz? Sağdaki, olum mal mısın sen adam atmayacaktı belki onu, verdin gazı verdin gazı... Off... Madem o kadar gözden çıkardınız, bozdurur yerdik olum yaa. Aklınıza sokayım harbi harbi aklınıza sokayım! Gümüştü demi o. Gerizekalılar yaa" ...

9 Mart 2010 Salı

Şeybey

Bu blogu neden açtım?

Tam olarak sebebini bilmiyorum. dozilog'u kişisel yazılarımla boğuyorum galiba, sanki daha fazla teknik bilgi içeren bir yer olması gerekiyor oranın ama ben içine sçıyorum gibi geliyor.

Açtım işte.

Hesap mı vereceğim gugıl açabilirsin diyor. Açtım.

Şey Bey'i tanıtayım sizlere. Kahpe Bizans filmi. Süper Gazi'nin üç oğlu olmuştur. Birincisine Yetişbey ismini verir, ikincisine Gevurbey. Sonuncusuna isim vereceği sırada tıkanır. "Senin de adın şey olsun. Şey Bey olsun. Hıh Giderbey olsun" gibi bir cümle kurar. Anlatınca o kadar komik olmuyor biliyorum. Ama izlerken gayet komikti. Şeybey!


Geç gelen bir düzeltme:

Daha önceden yazmış olduğum yazılar, bilmem ilginizi çeker mi ama, http://www.dozilog.blogspot.com blogunda, "abi ocağında" bulunmaktadırlar.