27 Haziran 2010 Pazar

Oha.

 -Anne, paran var mı?
 -Ne yapacaksın?
 -Ya işte sigara alacağım.
 -Ben sana geçen gün üç lira vermiştim, bir daha da sigarana para vermem demiştim.
 -Yok yok. Demedin öyle bir şey. Borcum olsun dedikti ya hani.
 -Çok oluyor ama bana borcun.
 -Tamam telefondan var bir yüz lira, dört de buradan; yüz dört lira borcum var.
 -Geçen gün kitap almıştım sana oradan da dört...
 -Tamam lanet olsun, alacaklı gibi çöktün başıma...

 Sadece şakalaşıyorduk. Güldük, geçtik. Ben bakkala gittim sigara almaya. Aklıma geldi. Bakkaldan geriye döndüğümde apartmanın girişinde boylu(bir buçuk metre) boyunca yatıyor görseydim annemi. Ölseydi. Kalp krizi falan. Ne yapardım? Cebinden banka kartını alırdım önce. Gidip bankadaki parasını çekerdim. Sonra da yerdim.

 Oha!

 Ya da mesela. Telefon gelse şimdi. Babam ölmüş olsa. Arkadaşlarıyla piknikte şu anda. Piknik esnasında fazla rakı içse geriye dönerken çarpsa arabayı ölse. Aklıma bana bağlanacak olan yetim cart curt maaşı gelmez mi? Gelir. Emekliliğine de az kaldı. Kardeşimle bölüşmek üzere bize verilecek olan 25-30 bin liralık ikramiye de gelir galiba.

 Hakket oha!

 Tabi ki üzülürüm, psikolojide yas süresi altı aydır ve ben de muhtemelen altı ay ruh gibi gezerim. Ama neden bunlar da gelir ki aklıma? Ben de mi var bi' anormallik?

 Bahanem olur bir de. Tembel herifin tekiyim ya zaten. Tamamen salarım her şeyi. Soranlara da "e anam/babam öldü ondan böyle oldum" derim.

 Yok yok biraz daha dursunlar. Hele kardeşim falan hiç ölmesin. Ondan çıkarım da yok!

 Ooha!

25 Haziran 2010 Cuma

Serbest Çağrışım-Gına

*Dün Aşk-ı Memnu Veda'yı izledim. İkinci Bahar'dan sonra ilk kez bir dizinin bitiş bölümünü izledim. Aşk-ı Memnu'nun daha önceki hiç bir bölümünü izlememiş olmam sürekli sorular sormama sebep oldu.Annem gıcık oldu biraz ama olsun.
*Facebook hesabımı dondurdum.
*Sorguya çekti sistem beni. "Neden gidiyorsun? Bir yanlışımı mı gördün? Konuşarak çözebiliriz..." tadında.
*Dün elektirkler kesildi.
*Evin erkeği, korkusuz insan Mert çekmeceleri karıştırıp mum buldu!
*Yetti mi yetmedi. "İsterseniz bakkala gidip bir kaç mum daha alayım" da dedi.
*Hangi mevsimi seversin diye sorarlardı. "Bir yazı bir de kışı severim" derdim. Baharları sevmem ben. Dengesizdir hava. Ne giyeceğini bilemezsin. Ama dengesizlik artık baharlarla sınırılı değil. 25 Haziran günü, bugün, dışarıya çıkarken bir ince ceket mi alsam üstüme diye düşünüyorum. Kış da kış gibi geçmedi zaten. Kışları neden severim biliyor musunuz? Dışarısı buz gibidir. Feci soğuktur. Ama ben montumu, botlarımı giymişim yetmemiş pantolonumun içine bir ince don giymişimdir. O soğukta sıcak ve güvende hissederim. Bu kış öyle değildi.
*Son günlerde hiç bir planım istediğim gibi yürümüyor. Bir sorun çıkıyor.
*Bir de şey var. LYS var ya. İkinci basamak sınavı. O sınav olsun artık ya. Dışarıya çıkıp gezip tozacak arkadaş bulamıyorum ders çalışıyor şaşkınlar.
*"Ders çalışıyor şaşkınlar" cümlesi "günü gafı" olsun.
*Bir aralar Metin Uca'nın sabah programı vardı. Sabah programı derken onu bunu evlendirmiyordu kimsenin kayıp kızını bulmuyordu da haber programıydı işte. "Güne merhaba" tarzı programlar. Onun programda vardı "günün gafı". Bir de "hak edenlere haka dansı" diye hareket çekiyordu yerel bir dans yaptığını sanan insanlar aracılığıyla "hak edenlere"...
*Geçen gün kız kardeşim söyledi:  "Ben eskiden Metin Uca'yı Metin Hoca sanıyordum" ... Güldüm "seni salak seni" dedim. Ben de öyle sanıyordum.
*Bebekleri seviyorum ben. Ama son Dalaman gezimde anladım ki çocukları sevmiyorum. Şöyle bir düşüncem var: Bebekler henüz bebekken "agucuk bugucuk" seveceksin. Üç dört yaşına gelip de sinir bozucu bir yaratık olmaya başlayınca sıkacaksın boğazını atacaksın. Kafanı dinleyeceksin. Olmadı yenisini yaparsın 3-4 sene de onu seversin. "Hanım kooş, bu öldü hadi yenisini yapalım!".
*Evet hiç hoş değil.
*Benim anne-babam neden sıkmadı ki benim boğazımı atmadı bir kesiğe. Valla şimdi bu kadar sorun çıkartmazdım onlara. Ve ne güzel, onlar da bana bu kadar sorun çıkartmazlardı.
*Bu yazının uzunluğu annemin beni ne zaman arayıp "Mert gel şu yükleri taşı" diyeceğine bağlı.
*Toparlarsak; hayat sevince güzel/ sevince mutlu günler/ bir kuşu kelebeği/ bir taşı sevin yeter!
*İğreniyorum senden Ayşecik.
*Ve iğreniyorum senden 4 yaşındaki Mert! Her Ayşeciğin filmini görüşünde televizyonun başına geçen Mert.

22 Haziran 2010 Salı

Dalaman

 Bir on dakika kadar arkadan(!) takip ettiğim kız sigara yakmak için cebime yeltendiğimde yüzünü dönüp bana doğru yürümeye başlamış. Yüzünü görünce "ulan bunu mu takip ediyorum iki saattir" dedim. Gerçi takip de etmiyordum, İzmir'e dönüşüm için bilet alacaktım ve Kamil Koç o yol üzerindeydi. Takip falan etmiyordum ben!

 Evet İzmir dışında idim. Dalaman'daydım. Teyzemin kızı Dilek Ablam ve onun üst teğmen kocası Murat Abi'nin evinde bir hafta konuk oldum.

 Sonra uzun uzadıya Dalaman izlenimlerimi anlatacağım. Şimdilik bu kadar. Uyumak istiyorum.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Ne Acı!

 Çok sinirlendim tamam mı?

 Sonra gaza geldim. Değersiz, hepsi değersiz. Bütün hepsini satın alacağım bir gün. Aralarında satın alamayacağım insanlar var. Onlar da dostlarım olacak. Ama bugün bana "yamuk" yapanlar, yarın bana "yalakalık" yapacaklar. Ne acı!

 Bugün ayın 12'si. Ayın 7'sinde para aldım. 200 Lira. Şimdi param yok. Ne acı!

 Ne zaman parasız kalsam... sigarayı bırakmak geliyor aklıma. Yarın sigara alabilmek için babamdan para istemek. Ne acı!

 Sürekli yalan atıyorum son günlerde. Çok iyi yapıyorum bunu. Bu kadar iyi yapabildiğimi bilmiyordum. Ve bu da ne acı! İyi yalan atabilmek...

 İnternetsiz, bilgisayarsız günlerimde boyuna kitap okudum. Bir cümle kaldı aklımda. Tam olarak yazamayacağım. Yazabilirim aslında, gider kitabı açar sayfayı bulur sözcüğü sözcüğüne yazarım, ama uğraşasım yok. "İnsan ruhu yazı tahtası değildir ki üzerindekileri silince yeni şeyler yazabilesin" gibi bir cümleydi. Bir adam yakın bir arkadaşına öğüt veriyordu. Kötü. Üzerindekileri silip yeni şeyler yazabilmek güzel olmaz mıydı? "Ctrl+Delete yapabilmek"... Güzel olurdu.

Bir iş yaparsın. Gayet iyidir. Öyle düşünürsün. Enine boyuna düşünürsün. Aslında önemsiz bir iştir ama sen iyi olduğunu düşünürsün işte. Sonra birisi çıkar "berbattı lan o" der. O kişiye kafa atasın gelir. Sizi bilmem ama galiba benim moralimin bozulup bozulmaması pamuk ipliğine bağlı.

 Geçenlerde bir çeşir amelelik işi yaparken babamdan eski püskü bir gömlek almıştım. Hala üstümde o var. Aşırı bol geldiği için rahat ediyorum bununla. Bir gün bunun içini doldurabilecek ebatlarda olabileceğimi düşünmek ne acı!

 "Bir bira içeceğim bugün" diye başlayan günlerde, kendimi klozete kafamı dayamış uyurken bulmak iğrenç bir şey. Uyanıp kusmak daha iğrenç. Evet bira göbeğiyle az önce söylediğim gömleğin içini dolduracağım ben! 

Zamanımız Kısıtlı!

 Zamanımız kısıtlı. İşletim sistemi kurarken yazıyorum bunu. Ubuntu "bilmemkaçnoktabilmemney"i kurarken yazıyorum. Canlı cd'den kurulum yapıyorum. Şu anda %80de. Az sonra bitecek kurulum. Sonra ne olur bilmem. Belki çatır çutur kapatır internet tarayıcımı.

 Yoktum çok zamandır. Bİlgisayarım yoktu. Bilgisayar tamirden geldi. İnternete giremedim. Girebildim bazen. O zamanlarda da google'ın tüm hizmetleri çok çok yavaş yükleniyordu. Yeni Kayıt giremedim. Yazamadım birşeycikler!

 Çok şey oldu çook!

 Hele bitsin kurulum. Yazacağım çok şey var.