12 Ağustos 2011 Cuma

Peki Anlatayım


 Oniki yaşındayken kansere yakalanmış, yaşamasına %3-5 şans verilirken kefeni yırtmayı başarmış, şimdi onyedi yaşında ve üç dört senedir fosur fosur sigara içen iri yapılı, bilek güreşinde hiçbir yaşıtına yenilmemiş kuzenimi anlatayım.

 Sağ salim çıkması beklenmeyen ameliyatlarından birisindeyken hatırlıyorum, sıkrabıl yarışmasını izlemek için Maltepe Askeri Lisesi'ndeydim. Meltem Hoca vardı başımızda, rafıls yiyordu. Harry Potter'daki Hagrid karakterini andıran bir görünüşü vardı kadının. Kıvırcık kabarmış saçlar, hafif kilo. İyi bir öğretmendi.

 Ya da dur şeyi anlatayım. Babamın halaoğlu olan adamı anlatayım. Gayrimeşru bir çocuğu vardı, ya da iki. Sonra çocuklarının anasıyla evlendi. Biraz deli. Gecenin geç saatlerinde beyaz iç donuyla sokakta yürüyüp tüm sülaleye küfretmişliği vardır, babamla yumruk yumruğa dövüşüp hastanelik, sonrasında karakolluk olup ertesi gün babama -yırttığı gömleğe karşılık olarak- gömlek alıp özür dilemişliği vardır. Biraz delidir.

 İki kaşımın ortasına çatal fırlatıp beni öldürme girişimde bulunmuş küçük kızkardeşimden de bahsedebilirim. Tahmin edebileceğiniz gibi girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.

 Konudan konuya atlamanın dibine vurup yıllaar önce babamın amcama kurduğu kumpası da anlatabilirim. Anlatayım. Kavga ediyor bunlar, amcam babamdan altı yaş büyük olduğu için kazanıyor kavgayı doğal olarak. Babam da sinirlenip evin tepesine çıkıyor -orada ne arıyorsa artık-  kocaman bir tane taşı düşme noktasına kadar sürükleyip abisinin iki kat aşağıdan geçeceği anı beklemeye başlıyor. Abisi merdivenlerden inip namlunun ucuna geliyor, babam vazgeçiyor.

 İlk sevgilimi de anlatabilirim aslında. Saklambaç oynarken birlikte aynı yerlere saklanırdık. Ama ters bir durum yok tabii ki, on yaşındayız. Sırt üstü uzanıp yıldızlara bakardık. Havadan sudan konuşurduk. Güzel bir kızdı.

 Sigaraya başladığım günü anlatabilirim, ilginç bir hikayeydi. Ama boşver.

 Abimle beraber bir mahalle dolusu bizi dövmek isteyen çocuktan kurtuluşumuzu anlatabilirim. Bisikleti o sürüyordu, ben her küçük kardeş gibi selede oturuyordum ve abimin bisikletinin selesi hiç rahat değildi, net hatırlıyorum, keskin gibiydi biraz. İleride kıl dönmesi gibi bir sorun yaşarsam bilinsin ki bunun sebebi o sarı bisiklettir! Neyse. Abim kafa mafa attı çocuklara. Sonra bastı pedala kaçtık. Ve işin en komik kısmı kavganın sebebinin benim bonservisim olmasıdır. İyi futbol oynayan bir çocuk olarak mahalle takımları arasında paylaşılamadım ve olaylar gelişti. 

 Babamın öldüğünü sandığım geceyi anlatabilirim. Çok güzel bir geceydi. Babamı öldü sandım diye değil tabii ki, babamla beraber balığa çıktığımız ilk ve tek gece olduğu için güzeldi. Fazla içip sahilde uyudu, gidip dürtükledim, ses çıkmadı, korktum, bir kaç kez daha dürtükledim seslendim; panikledim. Diğer amcalar geldiler "korkma evladım uyuyor" diyip güldüler. Komik bir durum tabi.

 Anlatırım yani. Ben de anlatırım istesem.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Kesme Şeker

 Elimde tutmakta olduğum kesme şekerle ilgili karmaşık duygular içerisindeydim. Ne şanslı şekermiş diye düşünüyordum, biraz kıskanıyordum. Ama er-geç olacak olanı engellemekten aciz olduğunu bildiğim için de kıs kıs gülüyordum haline. Çay bardağıma girecekti, henüz kaynamış suyun içerisinde eriyecekti, kaçışı yoktu. Uzatmaları oynuyordu.

 Babam anlatmaya devam ediyordu, dün gece beni fırçalayışını açıklamakta idi; şu yüzden fırçaladım bu yüzzden fırçaladım muhabbeti yapıyor, arada bir "azıcık ileriye gittim oğlum kusura bakma"ya getiriyordu lafı. Ben mutfak kapısının kirişinin altında elimde artık köşeleri olmayan, ovalleşmiş bir kesme şekerle babamı dinliyor, başımla onaylıyordum söylediklerini. "Alkolle ilgili problemleri olan" birisinin sizi "alkol" konusunda uyarması durumu. Ya saçmalıktır, "yok artık" der geçersin, ya da durumunun hiç de iç açıcı olmadığının kanıtıdır, "bu adam bile beni uyarıyorsa, sıçtık" der kalırsın.

 Ben de dedim birşeyler kendi içimde.

 Salonda sehpanın üstünde bekleyen çayım soğumakta, avucumda yoğurduğum şeker sürekli kütle kaybetmekteydi. Ellerim yapış yapış olmaya başlamıştı.

 Keşke çişim gelseydi, "sözünü kesiyorum ama, altıma işiycem" diyip uzayabilirdim. Sonra lafını unuturdu belki, ya da unutmuş gibi yapar konuyu kapatırdı. Ama çişim gelmedi. Çişim gelmiş gibi yapmak da bir çözümdü, ama aklıma gelmedi.

 Keşke Bülent Amca damlasaydı olay mahaline. "Dayıoğluu" diye bağırarak giriş yapsaydı mesela. Ama evlendi barklandı, çoluğa çocuğa karıştı adam, pek uğramıyor son zamanlarda.

 Keşke deprem olsaydı, ufağından bir tane. "Ananskmm" diye bağırıp dışarı koşsaydık. O da olmadı.

 Olmayınca olmuyor.

 Sonunda soğumuş çayıma, minicik kalmış şekerimi atıp karıştırdım. Çay soğuk ya hani, kolay da erimedi. O da son gıcıklıklarını yapmaktaydı bana. Ama soğukkanlılığımı kaybetmeyip karıştırmaya devam ettim. Sakin sakin, yavaş yavaş karıştırdım. Eridi gitti.