18 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Numaralı Teyze


 Aaa, burada da birileri yaşıyormuş, eheh eheh, ben boş sanıyordum. Belirgin bir muhabbet başlatma çabası. En sevimli gülüşümle cevap veriyorum apartman merdivenlerini temizlemekte olan teyzeye. İçeriye dönüyorum, emirler yağdırıyorum. Sen cüzdanımı getir, sen çabuk odana gir kafanı kırarım, sen benimle geliyorsun adamım, yapacak işlerimiz var, saatlerimiz ayarlayalım beyler... Kol saati kullanan kalmadı pek, telefonlarımızı çıkartıp ayarlıyoruz saatlerimizi. 

 Eh, bir su verirsiniz artık eheh eheh. Belirgin mubabbet başlatma çabasının amacı ortaya çıkıyor. Tabi canım, diye cevap veriyorum teyzeye. Mütevazi öğrenci evimizde su alımıyla ilgili küçük bir düzenleme yaptık. Herkes kendisine alıyor suyu, damacana falan yok; odama gidiyorum, beş litrelik suyumu kucaklayıp mutfağa yöneliyorum. Amcoğlu tut şu bardağı. Bir numaralı teyzeyi suluyorum. Doldurayım mı bir tane daha? Doldur diyor, bir tane de arkadaşa. İki numaralı teyzeyi de suluyorum. Ve başlıyor dualar dualar. Geliyor aminler aminler. Uzun ömürler, su gibi aziz olmalar, sınavlarımızda başarılar... Sevimli gülüşümle beraber amin diyorum tekrar. Kaybedecek zaman yok. Dualardan sıyrılıp amcoğluyla birlikte sokağa fırlıyoruz. 

 Yaklaşık on dakika sonra elimizde siyah torbalar, şıngır mıngır öten biralarla geçiyoruz tekrar teyzelerin yanından.  

 Başlıyor beddualar, zıkkım içesiceler, öğrenci değil mi hepsi aynılar. 

 Bardağın dibinde az bira vardı, haram içtiniz eheh eheh. Belirgin bir muhabbet bitirme çabası. 

 O değil de amcoğlu, su vermek çok sevapmış lan. Bira da içiyoruz ya şimdi, fitler mi sence? Bilmem ki. Hayde, en kötü günümüz böyle olsun.  

16 Nisan 2012 Pazartesi

Saat Çok Geç


 Penceremi açtım, sokağa baktım. Çağ bardağımı pencerenin dışına koydum. İçinde rakı var. Baktım öyle. Birkaç araba geçti, geçiyorlar hep.

 Acaba o da şu saatte dışarıya bakıyor mudur? Ben doğuya bakıyorsam batıya, kuzeye bakıyorsam güneye. Kuzeydoğuya bakıyorsam güneybatıya. Benim baktığım açının simetriğiyle bakıyor mudur? Doğru mu oldu bilmiyorum.  Anla işte. Yüzüme bakıyor mudur birkaç yüz kilometre öteden? Evleri barkları ağaçları otları bokları dağları taşları falanları filanları es geçip de yüzümü görüyor mudur onun yüzünü gördüğüm gibi. Sanmıyorum. Uyuyordur. Saat çok geç. 

10 Nisan 2012 Salı

İyi Vurur!


 Tetris yazamadım bari blog yazısı yazayım dedim.

 Uzaktan bir tane atamadım, tüm şutlarım kalecinin üzerine gitti, bari bir blog yazısı yazayım dedim.

 Bayadır yazmıyorum be, yazayım dedim.

 Bundan sonra okuyacaklarınız yukarıdaki üç cümlenin açıklanması şeklinde olacaktır. Yazılarım pek sistemli değildirler, buna denilebilirse sistemli diye, bu seferki öyle olacak.

 Nesneye Dayalı Analiz ve Tasarım isimli derste, Java programla dilini öğrendiğimiz bu derste dönem ödevi olarak tetris oyunu yazmamız gerekiyor. Beş kişilik bir grup tek bir oyun yazacak. Yani aslında tüm sınıfta bir iki kişi yazacak kodları, sonra herkese dağılacak o kodlar, hoca çakmasın diye ufak tefek değişiklikler yapılacak kodda, hoca da çakmayacak. Hepimiz 100 alacağız, evlerimize dağılacağız.

 Dedim ki, o bir iki kişiden biri neden ben olmayayım? Saksı mıyım ben? Değilim bence. Tamam yazamadım da hepi topu iki saat uğraştım henüz. Çok fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, teknik mevzular bunlar anlamazsınız da, oluşturduğum kareyi adım adım aşağıya indirebilsem devamını getireceğim. Yani birdenbire en aşağıya geliyor şekil. Olmaz, zorluk derecesi çok yüksek. O noktada tıkandım. Timer kullanarak çözebilirim belki. Belki. Ama onu da kullanamıyorum doğru dürüst. C#'ta herşey ne kadar güzeldi.

 Halı saha mevzusu. Ya maç yaptık işte, yenildik de anasını satayım, yenilsek umrumda olmuyor benim pek, şöyle uzaktan güzel bir gol takayım da, bir sonraki maça kadar "benim gol nasıldı ama" diye onun bunun kafasını şişirebileyim istiyorum. Derdim tasam bu.

 Gerçi uzaktan takamadım ama babamın bana anlattığı "futbol hikayelerinden" bir tane kazandım bugün. Babam anlatırdı, şut çekerek adamı yere düşürmüş. Harbiden çok sert şut çekerdi babam benim, göt göbek yapmadan iyice yaşlanmadan önce ve ne yazık ki ben daha küçücükken babamın halı saha maçlarını izlemeye giderdim, mermi gibi vururdu, koca koca adamlar o şut çekerken önünden çekilirlerdi. E sabıkalı tabi adam, şut çekerek birisini yıkmış. Ben de bugün birisinin gözünü morarttım. Şut çekerek. Talihine bahtına sokayım Salih. Top bu, kocaman, nasıl oldu da gözüne geldi, hadi geldi nasıl morardı o göz. Bir önceki maçta da koluna bir hasar vermiştim aynı çocuğun, çok yakın mesafeden çok sert vurmuştum, uzatma işte o eli oraya, bırak girsin, sen mi kurtaracaksın memleketi, ama yok uzatıyor elini, sonra Mert suçlu. Neyse.

 Bayadır yazmıyorum. Hemen hemen tüm yazılarımda geçen bir cümledir herhalde bu. Bayadır yazmıyorum. Neyi bekliyorum yazmak için, ampul mü? Kafada yananlardan. Sevmem ben ampul. Floresan  bekliyorum. Ya da ne bekleyebilir ki bu yazdıklarımı okuyan üç beş arkadaş. Heytobemastam'daki son yazıyı okudum ve hayata bakışım değişti diyen var mı? Yok mınakoyim ne alaka.

 Ama yazma konusundaki tavrım okuma konusundaki tavrıma benziyor. Andırıyor azıcık. Ben iki üç ay boyunca, bazen daha da uzun süre bir tane kitap okumam. Sonra bir tane kitap okurum ardı arkası kesilmez, bir iki ay sürekli okurum. Sonra yine hiç okumadan aylar geçiririm. Yazarken de öyle. Bazı aylar üç günde bir yazı yazıyorum bazen ayda bir. Şu anda çok fazla yazı yazdığım döneme girdiğimi hissediyorum, çünkü bu saçma sapan kimsenin "hayata bakışını değiştirmeyen" "kafasında şimşekler çaktırmayan" yazıyı bile düşünmeden yayınlayacağım. Ama sadece bir his bu. Belki de nisan ayının ilk ve son yazısını yazıyorum. O tek sıkımlık barutumu da yine bu yazıya harcıyorum belki. Bekleyip göreceğiz.

Düzenleme: Başlık bulmakta hep sıkıntı çekiyorum. Hep. Al sana alakasız başlık. Lisede ve daha önceki öğrenim hayatımızda vardı ya öyle sorular, yukarıdaki metne verilebilecek en uygun başlık nedir. Bu değildir. Biliyorum.