24 Eylül 2012 Pazartesi

Salça-Ekmek

 Yüz yirmi gün geçirdim evimde. Yüz yirmi. Sonra Sakarya'daki evime geldim. İki kişilik yatak boyutundaki çekyatımın üzerine elli liralık yatağımı attım, arkama yastıklar battaniyeler dizdim, altıma da bir yastık aldım. Gittim mutfağa çayımı demledim. Geldim oturdum bilgisayarımın başına. Çay sigara. O yüz yirmi gün hiç yaşanmamış gibi oldu.

 Sekiz on saatlik bir yolculuk yapacaksanız eğer. Gece yolculuğunu tercih edin. Ben hep gece giderdim Sakarya'dan İzmir'e ya da tam tersine işte. Bu sefer gündüz gideyim dedim ve dersimi aldım. Aklınızda bulunsun güzel olmuyor.

 Gerçi tüm suç güneşin değil. Sadece perdeyi kapatmak ihtiyacı gündüz yolculuğunun pabucunu dama atmaya yetmez. Trafik. Sıkıntılıdır, ama gündüzcü bir insan şey diyebilir, gece yolculuğu beni yoruyor düzenim şaşıyor ayol... Bu seferki yolculuğumda talihsiz birkaç olay yaşadım, bu talihsizlikler de ilk gündüz yolculuğuma denk gelince. Belki bir şans daha verebilirim güneşe.

 Talihsiz olay dediğim de şey. Birisi ayakkabılarını mı çıkardı ve ayakkabılarının içinde kaçak gübre mi taşıyordu artık neyse, leş gibi kokuttu otobüsü. Molada gitti o kişi, ayaklarını mı yıkadı, yoksa gübre teslimatının yapılacağı nokta o dinlenme tesisi miydi bilmiyorum, devamında olmadı öyle bir koku.

 Bir böcek öldürdüm. Hunharca öldürdüm, olağanca kilomla -son ölçümlere göre altmış beş- ve olağanca momentumumla üzerine zıpladım haşerenin. Spatulayla değil de peçeteyle kazımam gerekti sonra yerden. Bir ceket aldım. Deri ceket. Hiç olmamıştı deri ceketim ve çok yakıştı bana. Bence öyle. Bu ceketin bana göre değeri, etiketinde yazandan çok önümüzdeki on beş gün boyunca salça-ekmek ve alkolsüz bir hayat yaşayacak olmamdır. Salça-ekmek bir hayat. Salça değil aslında, çemen. Baharatlı maharatlı.

 Yüz küsur adet depozitolu şişemi bıraktığım gibi buldum. Saçma tabi, bulamayacak mıydım sanki, ne olacaktı yani hırsız girip depozitolu şişe mi toplayacaktı evden. Bir hayır duası alırdı benden. Kara kara düşünüyorum ne yapsam bunları diye. Bu da saçma tabi, ne yapacağım, götürüp tekel bayiine geri vereceğim. De. Nasıl? Düşünüyorum düşünüyorum. Acaba sokağa bıraksam mı öyle diyorum. Toplayan birileri var bunları. Bu da çok saçma. Salça-ekmek, fakir edebiyatı üzerine...

 Ama şey var. Ülkemizdeki geri dönüşüm oranı, ülkemizden daha gelişmiş bazı ülkelere göre yüksek olabilir. Çünkü bizim fakirliğimiz geri dönüşümümüz. Şişe toplamak diye bir meslek var bizde. Eskici ya da hurdacı diye bir adam var, arada mahalleden geçer. Kağıt toplayan bisikletli var.