7 Ocak 2012 Cumartesi

Leblebi


-Babacığım şimdi şöyle oluyor, dört tane dersten kaldım, bir tanesinden de DD ile geçtim, ikiyle geçmek gibi birşey yani.
-Yani?
-Yani şey. Ortalamam biraz düşük, şimdi yalan olmasın, düşük. Velev ki ortalamam yüksek, neden sınıfı geçmeyeyim ki zaten?
-Sadede gel.
-Şey işte, sene tekrarı yapmam gerekebilir. Gerekiyor gibi. Ya baba ben sınıfta kaldım be.
-Sağlık olsun oğlum, senin s.kin sağolsun oğlum benim.
-Adamsın.

 Hayal kurmak güzel şey.

 Sene tekrarı yapacak olmamı muhtemelen bu kadar da nazik karşılamayacak olan adamdan, babamdan daha iki gün önce para isteyişim geliyor aklıma. Ezile büzüle "Babacığım durumun varsa, şey yani ben paramı yetiremedim de yine ..."

 Babam net konuştu : Kaç para? Şu "kaç para" sorusu bir tuhaf. Yani altından ne çıkacağını bilemiyorsun; "kaç paraysa verelim" de çıkabilir, "yine mi para istiyorsun" da çıkabilir. Ve hatta "sen beni sırf para istemek için arıyorsun beni baba değil bankamatik gibi görüyorsun hayırsız evlat!" bile çıkabilir.

 Ezile büzüle devam ettim. "Şey, öyle büyük bir para değil, bitti param şimdi, ayın yedisine çıkartacak kadar bir yirmi lira yeter."

 İşte altından ne çıkar bilemiyorsun o sorunun. "Amaaan o da para mı, yirmi lira senin köpeğin olsun, ben o parayı g.tümle veririm, ahahayt yirmi de neymiş" gibi bir tavırla kabul etti babam, yirmi lira talebimi.

 Ertesi gün aradım babamı tekrar.

-Baba benim yirmilik ne oldu?
-Ne yirmiliği?!

 Aklıma bir an için paralel evren teorileri, babamın yerine geçen uzaylılar, üçharflilerin benimle d.şak geçmesi gibi senaryolar geldiyse de jeton çabuk düştü. Bir gün önce "sarhoş babamla" konuşmuştum, o anda da "ayık babamla" konuşmaktaydım. Tekrar ezildim, tekrar büzüldüm, tekrar ettim yirmi lira talebimi. Kendileri de -büyük insan- bir gece öncekine yakın bir tavır takınarak talebimi kabul edip bana yirmi lira arz ettiler.

 Bir paket kısa anadolu, bir adet çakmak, bir adet de gofret -çokonat- aldım. Gofretimi yedim yürürken. Pakedimi açtım, çöpünü çaktırmadan sokağa attm, yeni çakmağımı çakıp rüzgara sırtımı dönüp bir sigara yaktım.

 İki bira almak için tekele girdim sonra. Tekelci telefonla konuşuyordu. Aldım iki biramı, "kaç para" diye sordum. "Hayatımlı" "mayatımlı" birşeyler söyledi önce, bana değil telefondakine, sonra da "alsdlf soeofm" dedi. "Ney?" dedim. Sinirlendi tekelci abi -gıcık insan. Telefonu tutmakla meşgul olmayan diğer eliyle hesap makinesine uzandı, "LEBLEBİ" yazdı. "Ney?" dedim. Telefonu tutmayan el ile "ay pardon yanlış oldu" işareti yaptı. "Hayatım" dedi. Sonra tekrar hesap makinesine gitti telefon tutmayan el. "6.80" yazdı, bana döndürdü. Cüzdanımda iç içe duran üç adet beşlikten en içtekini çıkartmak için çabaladım biraz, başardım, cüzdanımı cebime geri koydum; elimi montumun sol cebine atıp yol boyunca şıngırdayıp başımın ağrımasına sebep olan bozuk para güruhunu yığdım masaya. "Beş, beşbuçuk, beşyetmişbeş, beşseksen, iyi akşamlar" dedim. "Tamam hayatım" dedi.

 Girdim eve. Biralarımı dolaba koyacaktım ki Burak'ın sesiyle irkildim. Biraz da görünüşüyle. "Ulan üç kuruş para buldun hemen bira aldın de mi, körolasıca!" diye çıkıştı bana Burak. "Körolasıca" hakaretini feminen bulduğumdan olacak "sus kadınn" diye kükredim Burak'a. "Ne diyorsun .mına koyim" diye ciyakladı o da. İçinde iki adet bira bulunan siyah poşetimi bir gürz gibi sallayarak Burak'ın kafasına indirdim.

 Sonra da uçarak uzaklaştım oradan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder