12 Aralık 2016 Pazartesi

Benden Selam Olsun Dalyüreğe

Herkes gerçekleri sevmez. Gerçekleri, herkes sevmez. Bu tonlamayla daha anlamlı oldu. Seven de vardır yani de sevmeyen de vardır. Ama en sevdiğini iddia eden bile bir an gelir sevmez olur. Sonra gene sevebilir de. Amma geri vites amma patinaj yaptım.

Bazen bir çift kulak arıyorum beni dinleyecek, lafımı kesmeden, kendi hikayesine dönmeden... merakla, merağını belli eden bakışlarla beni dinleyecek. Bulamıyorum anasını satayım. Beni dinlemeyen insanlara da çok anlatmam ben. Sonra sen sessizsin... Ebenin... En anlamsız en gereksiz hikayemi bile can kulağıyla dinleyen bir insan vardı, yok artık o da. Özlüyorum herhalde ne bileyim. İnsani bir duygu o da. Özlemekten utanılmaz, değil mi?

Ben çok sevmem gerçekleri. Bazen de severim. Görürüm gerçekleri de kaçmayı severim.

Bir de acıktım ki sorma. Ne var evde yiyecek? Zeytin (yeşil zeytin, kendimiz çizdik kurduk yaptık, bayılırım) ve bal. Bazlama aldım bir de, gece on birde bakkalda kalmamış ekmek bazlama kalmış onu aldım. Çay yapmıştım bitti, tekrar yapsam... sonra ağlıyorum reflü de reflü diye. Yapmasam daha iyi. Ihlamur yaparım belki. Geçen gün ıhlamur yaptığımız cam demliği kırdım. Benim suçum yok aslında, havalar çok soğuk ya, foşş diye kaynar suyu içine dökmek belki benim suçum olabilir, laps diye çatlayıp dibini bıraktı o da zemine. Ama çok düzgün çıktı o dip oradan. Normal çaydanlık üstünde yaparım ıhlamuru n'olacak.

Gerçekler diyorum diyorum giremiyorum konuya. Bir arkadaşım var mesela, pek sever gerçekleri. Gerçekçi olmayan filmleri kitapları bile sevmez. Yani bu onun ifadesi, gerçekçi sözcüğü burada çok doğru değil bence, Yüzüklerin Efendisi'ni sevmez mesela, gerçekçi değil diye, gerçekçilik burada ayrı bir kavram; yaratılan o evrendeki olaylar kendi mantığı içinde gerçekçidir bence. Kurgusal filmleri sevmiyorum dese daha güzel olur, yarın diyeyim kendisine. Ben severim kurguları, bu dünyada olmayan beni başka başka alemlere götüren, gerçek dünyadan koparan şeyleri severim.

Öfff. Araya başka muhabbet girdi, gitti kafa. Zaten yerinde değil iyice gitti. Ne diyordum ben? Saçmalıyordum evet. Yaparım ben öyle arada, problem mi var?

Bugün yürüyoruz arkadaşla. Dedim babam içkiyi bıraktı. Hasta mı lan acaba dedi. Senin beni mınakoyim. Adam irade göstermiş iki haftadır içmiyor, aklına ilk gelen babamın ince hastalığa yakalanmış olması. Yok lan diyorum ikna da olmuyor pezevenk. Bazı insanlar çok reröre.

Sigara içmem lazım. Bi' gideyim ben, daha buralara çok saçmalanacak!

Saat olmuş altı. Peeeh. Biraz daha dayanayım. Biraz değil, epey daha dayanayım, düzene sokayım şu uykuyu.

İşsizlik de zormuş epey. Yeni yeni tecrübe ediyorum bu belayı, merhabalar işsizlik, validenizin ellerinden öperim. Girmişim yirmi altı yaşına, cumartesi gününü bekliyorum şimdi gidip yüz lira harçlık alacağım babamdan. Tüüü, kalıbıma tüküreyim. Şerefsiz işe yaramaz insan beni! Şerefsiz ağır oldu. Ne şerefsizliğimi gördüm yani?

Tırnaklarımı keseyim ya ben. Klavye kullanmayı zorlaştırıyor uzun tınak, tuşlardan kayıyor parmaklarım gıcık oluyorum.

Son günlerde acayip sinirli bir insan oldum ben. Telefon çalıyor sinirleniyorum, mesaj geliyor delleniyorum, birisi bir şey soruyor cinlerim tepeme çıkıyor... Dur bi' sakin koçum ne bu hiddet ne bu agresyon. Agresyon ney lan!? Agression. Türkçe'ye kesin girmiştir bu sözcük de böyle. Kesin bak. Nefret ediyorum ondan da. Geçenlerde ney duydum: mentor. Mentorlük edecek insan bilmem ne. Baya al İngilizce'den laps diye sok Türkçe'ye. Şerefsiz bunlar hep. Şeyi sevmiyorum bak bir de. Türkçe'ye böyle direkt girmiş sözcükleri İngilizce telefuz etmeyi. Televizyon mesela. Diyeceğim ki, televizyon izliyorum: Ay voç televiyjın... Televiyjın. Tuhaf olmuyor mu ya? Ya da garaj mesela, ya da sinema. Garaja, gerıç demesi tuhaf geliyor.

Kervan'daki midyeci amcayı da sevmiyorum. Midye seviyorum da o adamın midyeleri midyeden soğuttu beni. Biranın bu kadar pahalı olmasını da sevmiyorum.

Gerçekleri de sevmiyorum lan! İşsiz olduğum gerçeğini sevmiyorum ben, iş arayışında/yeteneklerine uygun pozisyonu bulmak için beklemede diye tanımlayayım ben kendimi. Bazı giden şeylerin geri gelmeyecek olması gerçeği hele, evlerden ırak. Bak o tam şerefsiz mesela. Giden gelebilir yahu! Umut etmeyi severim ama artık umut etmemem gerektiği gerçeği götoş. Bayadır kullanmıyorum bu hakareti bi' mutlu oldum şu an okuyup okuyup gülüyorum: Götoş. Ehe he.

Umut çok güzel bir isim bence. İlerde ürersem de bir oğlum olursa bu ismi vermek isteyebilirdim ama istemiyorum. Tanıdığım Umut'lar var. Tuhaf olur öyle gibi geliyor. Kız olursa Sevinç ismini düşünüyorum ama. Çok güzel isim değil mi Sevinç? Şey düşündüm bak, isim bir temenni içermeli dedim. Babam bazen bana derdi, adın gibi ol oğlum diye. Mert ol. Adam ol lan! Ben de sevinçli ol, mutlu ol, umutlu ol demek isterim evlatlarıma. Şimdiden nasıl düşünüyorum kerataları değil mi? Tam baba olacak adamım aslında da siktir et şimdi, daha kendimi büyütemedim ben.

Gerçekleri, herkes sevmez ya... vuhuu, ilk paragrafa döndüm. Sevmez ya herkes gerçekleri. Hamle yapmak, gerçek dışı ama nazaran mutlu dünyandan çıkış yapmana sebep olabilir bazen. Sırf bu yüzden de insanlar süründürür yapmaları gerekenleri. Şey gibi diyeyim mesela: Lise aşkı düşün tamam mı, platonik. Kızı seviyor oğlan ya da kız oğlanı seviyor farketmez. Gidip açılırsa, reddedilebilir. O zaman artık hayal bile kuramaz. Hayal kurma özgürlüğüne veda eder. Benim diyen gerçekçinin de götü yemez bazen bu özgürlükten vazgeçmeye, sırf gerçekleri öğrenmek adına. İyiyim lan böyle der, benim diyen gerçekçi, gerçekleri çok sevdiğini yalan yanlış iddia eden dalyürek. Dalyürek de güzel bak.

Yayınlamıyorum lan var mı diyeceğin?

"Yayınlamıyorum lan var mı diyeceğin" cümlesiyle bitiriş yaptığım bu yazı aslında 2 aralıkta yazıldı. Sonra yayınlanmadı. Şimdi de diyorum ki:

Yayınlıyorum lan var mı?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder