6 Haziran 2011 Pazartesi

Birkaç Dağ İçinde

 Sabahın beşi altısı oldu. Kafamı pencereden uzattım, bir onbeş dakika önceydi, bakındım öyle, boş boş. Okumakta olduğum kitaptan, okumakta olduğum kitaplardan alışık olduğum edebi cümlelerden birisi gelir belki aklıma diye. Kereviz geldi. Ne çirkin yemektir ya. Sevene saygım var. Orası ayrı.

 Dokuzuncu katta yaşamak güzel birşeymiş. Karşı köylerin ışıklarını gördüm. Çok uzakta oldukları için ışıkları bir yanıp bir sönüyordu. Aslında tüm ışıklar yanıp söner, kitaplarda böyle yazar ama yakındaki ışıklarda farkedemiyoruz biz bunu.

 Sonra tahmin etmeye çalıştım, şu köy Özbey'dir, şu Ahmetli'dir... Yok lan dedim, Ahmetli buradan görünür mü ki?

 Şunu farkettim: Torbalı birkaç dağ içinde.

 Azıcık daha dedim, bakayım azıcık daha, olur belki birşeyler. Panelvan tipi denilen arabalardan birisi çalıştırılmıştı, durduğu yerde üç-dört kez kornaya bastı. Sivrizekalı panelvan. Amacı neydi ki?

 Ben de birkaç dağ içindeyim. Dört dağ içinde olan da var, baskılardan nefes alamayan insanlar var; 'yüksekteki bir düzlük' olan, plato olan da var; yayla gibi rahat insanlar da var. Üç tarafı denizlerle çevrili olanlar var, yarımada. Okyanusun ortasında üçbeşmetrekarelik bir ada olan da var, epey bir yalnız. Delta diye birşey vardı, o tipte insan da vardır muhakkak ama ben deltanın ne olduğunu unuttum. Ben birkaç dağ içindeyim. Torbalı gibi bir ovadayım. Eskiden balçıkmış tabanım. 'Çalış çalış bir karış'ım ben. Birkaç dağ içinde bir ova.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder