4 Ağustos 2011 Perşembe

Kesme Şeker

 Elimde tutmakta olduğum kesme şekerle ilgili karmaşık duygular içerisindeydim. Ne şanslı şekermiş diye düşünüyordum, biraz kıskanıyordum. Ama er-geç olacak olanı engellemekten aciz olduğunu bildiğim için de kıs kıs gülüyordum haline. Çay bardağıma girecekti, henüz kaynamış suyun içerisinde eriyecekti, kaçışı yoktu. Uzatmaları oynuyordu.

 Babam anlatmaya devam ediyordu, dün gece beni fırçalayışını açıklamakta idi; şu yüzden fırçaladım bu yüzzden fırçaladım muhabbeti yapıyor, arada bir "azıcık ileriye gittim oğlum kusura bakma"ya getiriyordu lafı. Ben mutfak kapısının kirişinin altında elimde artık köşeleri olmayan, ovalleşmiş bir kesme şekerle babamı dinliyor, başımla onaylıyordum söylediklerini. "Alkolle ilgili problemleri olan" birisinin sizi "alkol" konusunda uyarması durumu. Ya saçmalıktır, "yok artık" der geçersin, ya da durumunun hiç de iç açıcı olmadığının kanıtıdır, "bu adam bile beni uyarıyorsa, sıçtık" der kalırsın.

 Ben de dedim birşeyler kendi içimde.

 Salonda sehpanın üstünde bekleyen çayım soğumakta, avucumda yoğurduğum şeker sürekli kütle kaybetmekteydi. Ellerim yapış yapış olmaya başlamıştı.

 Keşke çişim gelseydi, "sözünü kesiyorum ama, altıma işiycem" diyip uzayabilirdim. Sonra lafını unuturdu belki, ya da unutmuş gibi yapar konuyu kapatırdı. Ama çişim gelmedi. Çişim gelmiş gibi yapmak da bir çözümdü, ama aklıma gelmedi.

 Keşke Bülent Amca damlasaydı olay mahaline. "Dayıoğluu" diye bağırarak giriş yapsaydı mesela. Ama evlendi barklandı, çoluğa çocuğa karıştı adam, pek uğramıyor son zamanlarda.

 Keşke deprem olsaydı, ufağından bir tane. "Ananskmm" diye bağırıp dışarı koşsaydık. O da olmadı.

 Olmayınca olmuyor.

 Sonunda soğumuş çayıma, minicik kalmış şekerimi atıp karıştırdım. Çay soğuk ya hani, kolay da erimedi. O da son gıcıklıklarını yapmaktaydı bana. Ama soğukkanlılığımı kaybetmeyip karıştırmaya devam ettim. Sakin sakin, yavaş yavaş karıştırdım. Eridi gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder