9 Kasım 2010 Salı

London'dan Çıktım Yola

 Jack London tuhaf bir adam. Başka yerlerde bununla ilgili uzun uzun yazılar okudum da, hakket ilginç bir adam. Hayat görüşü ve harici düşüncelerinin çelişmesi var mesela, derin mevzu hiç girmemek lazım. Aşırı çalışkan bir adam, kısacık edebiyat hayatında çok fazla roman yazmış. Ben bir kısmını okudum. Ama sıkıldım Klondike'den, kızaklara koşulan köpeklerden altın peşinde hayaller peşinde insanların hikayelerinden. Şu anda "Kız Kar ve Kan" isminde bir romanını okumaktayım. Yine aynı şeyler. Doğayla savaşan güçlü yapılı insanlar. Altın, köpekler. Yine Klondike... Okuyacağım bitireceğim bunu da, çünkü aslında okuyor olduğum kitabımı buraya getirmeyi unutmuşum. Hem hala en sevdiğim yazarlardan birisidir Jack London. Belki en birincisidir belki ikinci belki üçüncü. Ama benim meşhur İlk On'uma girer o kesin.

 Okumayanlar için de "Martin Eden" , "Deniz Kurdu" , "Ademden Önce" , "Demir Ökçe" romanlarını ve bunların yanı sıra iki saattir anlattığım olayları işleyen romanlarından belki birini ikisini önerebilirim. Onlar da "Vahşetin Çağrısı" ve "Beyaz Diş" olabilir. Ayrıca çok farklı bir konuyu işlediği "Yabani Adam" isimli romanını da önerebilirim.

 Her ne kadar sallasam da kendisine, her ne kadar sıkılsam da aynı hikayeleri başka isimlerle okumaktan; her okuyuşumda yine de bir yerlere götürüyor beni. Çok klişe cümle oldu evet. Klondike ne ise neresi ise gitmeliyim oraya mesela. Bir romanında kardan bahsediyordu, kutuplardaki kardan, çöldeki kum gibi olduğunu un ufak zerreler halinde olduğunu söylüyordu kutuplardaki karların; o karları görmek istiyorum ben. Gerçi ben müzmin İzmir'li hayatımda bir kere kar gördüm ama olsun, gidip oradakini görmem lazım. Fok avcılığı yapan bir gemiyle Japonya kıyılarına yanaşmak da fena olmaz.

 Ya da bir kamyoncu olmak. Kamyonuna ki bir kamyoncu akrabam var kamyon demezler araba derler direk, binip ülkenin enleme ya da boylama diğer ucuna sürmek. Güzel olabilir. Elbet çilelidir. Uzaktan bakıyorum ve bazen özeniyorum. Ya da bir büfeci olmak. Minnacık büfelerden hani, kutu gibi olanlardan. Sabah kadar açık olsa mesela benim büfem, ben gececi olsam, tekel bayii olsam ya da her ne haltsa... Küçük bir elektrikli soba olsa ayaklarımın dibinde, önümde bir gazete ama bakmıyorum gazeteye, üstünde tost yemişim, bir kaç sarhoş geliyor ikişer-üçer bira daha almak için. Onlarla geyik yapıyorum mesela. Mesela. Bir barın kapısındaki iri abi olsam ben mesela. İri birisi olsam önce de, sonra da o abi olsam. Akşam dikelsem orada arzı endam eylesem. Bir evsiz olsam mesela, bilirler muhakkak nerede uyuyacaklarını onlar, şehrin tüm sotelerini bilsem, oradan buradan muhtelif, bazısı legal bazısı illegal yollarla üç beş kuruş kazanıp biraya yatırsam paramı.

 "Anlatsam roman olur" derler bildin mi? Bir kır sakallı amca der genelde bunu, istisnalar da vardır tabi. Anlatsam roman olur. Altı milyar tane roman var dünyada. Ve biz sadece birisini okuyabileceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder