18 Mayıs 2011 Çarşamba

Haşlanmış Yumurta

 Babam öğretmen. Oturduğumuz ilçeye bağlı bir beldede bir ilköğretim okulunda çalışıyordu bir aralar. Ben de küçüktüm o zamanlar, heves ederdim babamın okuluna gitmeye. Tuhaf durumdur zaten annesi babası öğretmen olanların yaşadığı. Çocuklar heves ederler anne babalarının işyerlerine gitmeye. Dozi'yi hatırlarım mesela, dedemle beraber tarlaya gitmek için can atardı. Ben babamın işyerine gittiğimde bir başka okula gitmiş oluyordum sadece. Atatürk büstü, sınıflar, tebeşirler, takım elbise giymiş hocalar; yok yok o zaman hoca değil öğretmendiler, sonra hoca oldular... Farklı olansa öğretmenler odasına giriş serbestliğiydi sadece. Hepsi aynı halttır aslında, okul kantinlerinde yapılan sandviçler tostlar. Kendi okulumda aldığımın parasına babam veriyordu tabii ki ama, hiç para vermeden babamın hesabından tost yemek kola içmek daha bir tatlı geliyordu.

 Mevzubahis beldeden bahsedeyim biraz. Çaybaşı. Nüfusun büyük bir kısmı Çingen. Sanırım doğrusu "Çingene" bu sözcüğün, ama biz öyle deriz, nokta. Daha da doğrusu Roman'dır herhalde. Ama neyse işte, çingendiler. Eğlenceli tiplerdi hepsi, benim yaşlarımdaki çingen çocuklar. Gariban ailelerden geliyorlardu hepsi. Ve çok çirkindiler. Babam başka hiçbir öğretmende görmediğim kendine has üslubuyla dersini anlatıyordu. Övünmek gibi olmasın, babam o okulda efsaneydi. Yüz kiloluk vücudu, bilmemkaç yıllık -sanırım Mez marka- kocaman motorsikleti -e motor sürüyor adam, gözlük de takmalı, güneş gözlükleriyle; zaten ilk izlenimi mükemmeldi.

 Yüz kiloluk adam dersini anlatır. Zil çalar, eller çantalara dalar. Çantalar kurcalanır, poşet hışırtıları duyulur. Poşetler çantalardan çıkar. Poşetlerin içinden ekmekler çıkar. İşte o an. İşte o anda bir koku kaplar tüm sınıfı. Haşlanmış yumurta kokusu. Ama güzel bir koku değil. Haşlanmış yumurtalar ekmeğin arasına püre gibi yerleştirilmiş, birkaç saat yaz sıcağında çanta içinde beklemiş. Gerçekten kötü kokuydu. Yumurtalı ekmekler kısa sürede mideye indirilir, tenefüste oyun da oynamak lazımdır, zaman kısıtlıdır.

 Birşeyler tıkındım. A pardon önce benden evvel masada yemek yemiş heriflerin pisliklerini temizledim, bir kere de temiz bırakın anasını satayım şu masayı! Arkadaş geldi, cezveyi aradı, buldu, buzdolabını açtı, yumurta haşlayacaktı. Kalktım bir tane de ben yumurta verdim, bunu da haşlayıver diye. Haşlandı yumurta. Yemeğimi henüz yediğim için bir kenara koydum yumurtamı, gece acıkınca yutacağım diye.

 Ve yuttum, az öne yuttum. Çaybaşı geldi aklıma, babamın arkasında motorsikletle okuluna gidişimiz geldi, okul bahçesinde dayak yiyen sümüklü çocuk geldi. Yakartop oynarken vurulan, yani yanan kişilere "çıkşaarı" diye bağırıldığını ve bundan büyük keyif alındığını hatırladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder