22 Temmuz 2012 Pazar

Boş Muhabbet


 Kitap okuyabilirim şimdi, uzun değil kısa değil doksan dakikalık bir film izlesem yeter zamanım, gidip birşeyler atıştırabilirim, süt içip uyumaya çalışmak işini tekrar deneyebilirim. Ya da birşeyler yazabilirim. Tercihim ortada sanırım.

 O birşeyler o kadar yoklar ki yazamıyorum. Ya da o kadar çoklar ki neresinden başlasam bilemiyorum.

 En iyisi boş muhabbet yapayım ben, seninle.

 Geçenlerde balığa gittik, bir tane balık tuttum şu kadarcık. Geri bıraktım. Sonra üç tane daha tuttuk, onlar da o kadarcık. Onları da bıraktık. Canım da nasıl balık istiyor biliyor musun? Bilmiyorsun. Şey bak şöyle anlatayım. Benim için eskiden kışın gelmesi eve yaklaştığımda aldığım balık kokusuyla anlaşılırdı. Tabi uzun kolluları falan da giymeye başlardım da. Ne bileyim, eğer o perşembe evimizden bir balık kokusu yükseliyorsa iyice kesinlik kazanırdı kışın geldiği. Neyse yıllar böyle sürdü, haftada bir iki kez balık kesin yedim hep. Sonra Sakarya'ya gittim. Üç sene boyunca bir kere balık yedim onun da porsiyonuna yedi lira bayıldım. O gün de bi' acayipti ha. Halı saha maçı vardı, iki arkadaş maçtan önce gittik balık yedik işte söyledim yedi lira falan. Neyse aradılar bizi maç var diye. Tamam dedik geliriz biz. Biz ki o ekipteki en iyi top oynayan iki insanız. Maç da başkalarıylaymış, yani biz normalde oniki tane tanıdık bulup dostluk maçı yaparız, yapabiliriz. O gün bayağı rekabetli mekabetli ve hatta ucunda baklava börek olmasa da iddialı bir maç yapacakmışız. İki adım koşamadım maç boyunca. Balıklı balıklı geğirdim hep.

 Uykun yokken uyumaya çalışmak, uyumaya mecbur olmak sıkıntılı birşey ya. Ben zaten yattığı gibi uyuyamayan yatakta yarım saat bir saat debelenen bir adamım ve neler neler kurarım o yarım saatte. Şu yazıya başlamadan iki saat önce yatağa girdim. Yatak dediğim de şey, mevsim yaz malum, yere bir tane yorgan attım tam balkon kapısının ağzına, orada uyuyorum. Neyse uzandım yorganın üstüne. Annemden kaptığım bir taktik var. Göze tülbent bağlama. Annnem ayrıca başına da bağlıyor ama bana yakışmaz sanırım. Neyse maksat şey, ışıktan rahatsız olmamak. Avrupa Yakası dizisinde Burhan karakteri takıyordu ya gözüne birşey, onun ev yapımı olanı bizimkisi. Sıkıntı diyordum. Şey ya, neler neler kurdum abi. Gıcık olduğum adamları dövdüm, hem de ne dövmek, brus-li kesildim amınakoyim. Uçan tekmeler atıyorum falan. Sonra alternatif diyaloglar kurdum, kurdum kurdum da kendime laf soktum. Sonra kurgumdaki adama -bana laf sokana- bilendim. Bir de onu dövdüm. Son iki saatimi böyle geçirdim.

 Merak ediyorum. Babam bana niye hala acuç dolusu para veriyor acaba? Ben olsam yeter amınakoyim ben niye bu eşşek kadar herife para veriyorum hala diye bir sorardım kendi kendime. Baba olunca anlarım herhalde.

 Büyüyünce sözcüğü ile başlayan cümleleri kurmak için geç mi kaldım ben? Tuhaf geliyor. Daha da büyümem bundan sonra. Kilo alırım, olgunlaşırım belki yaşlanırım. Ama büyümek yok artık. Değil mi?

 Ben büyüyünce bilgisayar mühendisi olacağım! Olgunlaşınca koca olacağım. Koca olunca kilo alacağım, kilo alınca baba olacağım. Baba olunca çocuk büyüteceğim. O büyüyecek ve ben yaşlanacağım. Belki birgün dede olacağım.

 Şu andan iki saat sonra ben amele olacağım. Arı kovanları taşıyacağım.

 Böyle işte bilader. Biliyorum biliyorum, muhabbetim de hiç çekilmiyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder