10 Mayıs 2010 Pazartesi

Nişan-Ada-Ben?

-Bak. Orada park etmiş bir araba var.
-Evet.
-İçinde bir tane adam var bak.
-Evet, ee?
-Bak bak telefonla konuşuyor.
-Tamam, ee?
-Eesi bak işte herşeyi görüyorum ben. Gözümden hiçbişey kaçmaz benim.
-Hııı. Tamam o zaman.
-Al kokoreç bi'tane kokoreç ye beybleyd.
-Yok abi çok tokum.

 Bana beybleyd lakabını takan sarhoş amcayla aramda geçen bir diyalogdur. Kocaman arabalar var ya hani. İsmini bilemedim şimdi, heçbek mi diyorlar ne diyorlarsa. Doblo falan. Öyle bir aracın açık bagajına oturmuş biralarımızı içiyorduk. Bagaj bira ve kokoreç stoğuydu. Amca kızımın nişanıydı.

 Bizden 25-30 metre öteden düğün salonunun içinden "düğün sesleri" geliyordu.

 Bitti nihayet nişan zımbırtısı.

 Amcaoğlu gidip "henüz nişanlanmış" ablasıyla konuştu. Sonra "henüz nişanlanmış" eniştesiyle... Yanıma geldi.
-Mert, sen de geliyorsun, dedi.
-Bak sorun olmasın. Tek araba gidilecek diyorlar. Son ana kadar da yoktum planda.
-Yok yok konuştum ablamla falan, geliyorsun.

 Nişandan sonra, buralarda nerdeyse adet olduğu üzere, Kuşadası'na gidilecekti. Ben de gidecektim. Ama huzursuzdum. Son anda dahil olmak, arabaya sıkış tepiş binmek vardı. Bir de birilerinin "bu dallama da kim" bakışlarına maruz kalma ihtimali.

 Nişan evine gittik sonra. İnsanlar üzerlerinden pek şahşahlı kıyafetlerini çıkartıp biraz daha şahşahsız ama yine de baya şahşahlı olan kıyafetlerini giydiler. Sandalyenin birine sinmiş bekliyordum. İki teyze/abla geldi. Tanışıyoruz kendileriyle. Ama iki üç senedir görmüyorlar beni. "Aa güzel çocuk, ne kadar büyümüşsün sen" dedi bir tanesi. "Aa evet Mert baya büyümüşsün" dedi diğeri. "Güzel çocuk" nedir ya? "Yakışıklı çocuk" deseniz bi'yeriniz mi eksilecek. Neyse. "Evet" dedim "uzadım baya".

 Amcaoğlunu kıstırdım bir ara. "Hatice Abla'yla (amca kızı, henüz nişanlanmış insan) bir de ben konuşayım rahat edemedim" dedim.

 En nihayetinde de Hatçe Abla'yı yalnız yakalayabildim ve soramadım!

-Hatice abla, şey Özgün söyledi bana da yine de bi sor...
-Yok yok yok, Mertcim hiç sorun olmaz, gel.
-Ya eğer... sorun olc...
-Yok Mert sorun falan yok saçmalama geleceksin!

 Soramadım. Ama tavrı beni rahatlatmıştı. İndik aşağıya arabalara doluştuk. Arabalar diyorum çünkü iki araba olmuştuk. On bir kişiydik toplamda. Hatice Abla klasik "yeni nişanlanmış kız" halinde, sinirliydi. Anlamıyorum o olayı hiç. Daha önce de gördüm çünkü. Yeni nişanlanmış/evlenmiş kızlar düğün sonrası herkese veriyorlar ayarı. Agresif oluyorlar.

 Bindik arabalara tuttuk "Ada" yolunu. Yol üstünde bir bakkalda durup sigara stokladık. Devam ettik geldik adaya. Adaya en son mezuniyette gitmiştim. Aramızda bir tane reşit insan vardı ve adanın en sağlam diskolarından birisine tanıdık kıyağıyla girebilmiştik. Çok güzel bir gün geçirmiştik. Ben bu seferde de bir diskoya falan gideceğimizi sanıyordum. Ama canlı müzik yapılan alkollü bir mekana oturduk. Asfaltın üstünde "Captain's House" isimli bir yer.

 Bir sene içinde bu kadar değişim göstermek mümkün müdür yahu. Oturduğumuz mekan beni sıktı. Daha eğlenceli bir şeyler umuyodum. Ama geçen sene gittiğimiz diskoya gitseydik de kafam kaldırmazdı dıpçıs dıpçıs disko müziğini. Ara formda, arada kalmış sessiz sakin oturdum masanın en ucunda. Bir tane 70'lik votka bir tane 70'lik rakı açtırdılar. Ben ve amcaoğlu birşey almadık ilkin. Nişan esnasında içmiştik iki-üç bira. Üstüne de karnımızı tıka basa doyurmuştuk, midede yer kalmamıştı. Sonra ikimizin de canı çay çekti. Sigarayla giderdi hani. Çay istedik. Grubun en yoz ikilisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyorduk. Çay yokmuş, neskafe getirelim dediler. Son anda az önce yazdığım cümleyi de düşünerek "yok" dedim. "Vişne votka alayım ben". Bir tane votka bardağı bir tane de neskafe getirdiler. Votkamı koydu eleman. Bir sigara yaktım.

-Her şeyi anladım da. Bu resmen gürültü, dedim amcama daha nişan devam ederken, yarım bıraktığımın hikayemin geldiği noktadan iki üç saat önce.
-Ehehe. Evet Mert evet. Öyle, bu kadar zeki olmak zorunda değilsin, dedi.

 Düğün müziğinin gütültü olduğu tespitini yapmamda nasıl bir zeka pırıltısı görmüştü bilmiyorum. O da çakmıştı iki üç bira. Biralar gördü zeka pırıltısını herhalde.

 Masamızda "birkaç iyi adam" eksildi. Üç kişi kalktı gitti işte. İyi adammıydılar değilmiydiler bilmem. Bir tanesi sünger gibiydi, boyna bira içiyordu. Diğeri dinci bir arkadaştı meyve suyu içiyordu. Gittiler. Ben de votkamı bitirmek üzereydim. Birden birşeyler oldu, alkol kanıma karıştı, ya da ona benzer birşey. Eğlenmeye başladım. Konuşmalara katılmaya espriler-şakalar-komiklikler yapmaya. "Aa birisi dahavarmış masada" diye düşündü insanlar. Bu arada belirtmeliyim zihin okuma güçlerim var. Öyle dediler. Bir tanesi "ahanda konuştu dallama" dedi. Bir tanesi "kes be gerizekalı" dedi. Ama diğerleri "aa birisi daha varmış" dedi. Duydum.

-O Faruk amca, ne kafa adam ya.
-Öyledir öyledir.
-O adam hep öyle mi? Sarhoş mu geziyor hep?
-Evet öyledir amcam ya, 7/24 içer.

 Bu cevabı veren "henüz nişanlanmış" kızımız.

 Ben amcaoğlunun kulağına eğiliyorum. "Haksızlık ediyorlar" diyorum. O da farkında. Babam alkoliktir falan ama abarttılar.

-Yok canım 7/24 falan değil. Okuldan geldi mi içmeye başlar işte. Hep de sarhoş gezmez, diyor amcaoğlu.

 Bu arada Hatice Abla beni göstererek diyor ki: "Bak işte oğlu burda. Ona sorun ehehe". "7/24 değil de içer babam, sağlam içer" diyorum.

 Aslında babam da çok fazla savunulacak taraf bırakmıyor be. Ne söylesem durumu iyileştirmez. Okuldan geldimi içer. Akşam 6da başlar içmeye. Hemen her gün de içer. Eee? Savunma mı bu şimdi. Sarhoşa yatıp "Benim babam var ya benim babam, adam bi'kere ulan" desek. Cık. O da olmaz. "Amaaa, içer içer bi'şey olmaz. Sağlam içicidir, Bir keresinde 70lik rakı bitirip ta Klaros'tan buraya kadar getirmişti bizi arabayla" desem. Belki biraz kurtarır, belki. Ama tam olarak kurtarmaz. Temelli alkolik yerine koymuş olurum o zaman da. "İçiyü içiyü etki etmiyü" demek, adam yıllardır içiyor demektir.

 Neyse yetti babam.

-O kızın numarasını al abla, Özgün istiyor de.
-Hangisi?
-O hani şukardacık giyinen. Minnacık hani.
-Hani elbisesi tek renk olan mı?
-Bİlmiyorum. Kısacıktı işte.
-Saten elbiseli mi?
-Ya işte kısacıktı elbisenin eteği.

 ...

Ah be Özgün! Başka bir yerine daha dikkat etseydin kızın be evlat! Kızı tanımlayabilecek tek cümlesi var. "Kısacıktı etek"...

 250 Lira hesap geldi. Para vermeye çalıştıksa da, Özgün kayındirader olduğundan ondan almadı parayı "henüz nişanlanmış" genç. Ben de parayı Özgün'e verip uzatmasını söylemiştim. Benim para da kabul edilmedi.

 Sonrasında çorbacıya gittik. Bu bir klasiktir. Çorbacıda bir anlık gaflet ve delaletlerinden faydalanarak 23 Liralık hesabı ben ve Özgün vermeyi başardık. Hiç olmazsa gururumuzu kurtardık. Çünkü sigaramızı bile adam almıştı yol üstünde durduğumuzda. "Siz ne içiyorsunuz" diye sorup gitmişti. Biz arabadan inemedik zaten, tek kapı çalışıyordu.

 Sabahleyin de evime geldim. "Tekrar hayırlı olsun Hatice Abla" dedim. "Henüz nişanlanmış" gençler ikisi bir ağızdan "sağolasın Mert" dediler. "Hayırlı sabahlar" dedi enişte bey. Geldim evime.

 Bir uyudum pir uyudum. 18 saat. 18 saatlik maratonda bir kere uyanıp yarım litrelik bira bardağına su doldurup içtim. Tekrar yattım.

 Uyandım da buraya geldim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder